Hasretin Kalbimi Yakıyor Baba

KIZIM BÜYÜYOR | | 14 Aralık, 2017 | 1.975 kere okundu

baba seni çok özledim

Sıradan bir Aralık akşamı… Zaman akşamın son damlaları… Birden hasret kapısını çaldı Murat Bey’in. O an bir şeyler depreşti içinde. Yazmam gerekli diye düşündü. Çünkü çoktandır yazmadığından içi hafakanlarla dolmuştu. Nihayetinde o da bir babaydı.

Günü çok hızlı ve yorgun geçtiğinden kafasını toparlamakta zorluk çekiyordu. Açtı internetten hasret konulu fon müziklerini, taktı kulaklığı kulağına ve sözcükler dizildi elinde bir tespih taneleri gibi… İmamesini arayan taneler gibi… Evet babası yakmıştı yüreğini. Daha doğrusu babasızlık tak etmişti canına artık.

Dalıp gitti başka alemlere… Ah babam dedi içinden. ama herhalde biraz yüksek sesle dile getirmişti ki:

Serra:

Noluyoruz baba, bir durum mu var, diye seslendi.

Murat Bey duymamıştı. Duyamazdı ki kulağında takılı kulaklık onu çok farklı alemlere götürmüştü. Ne deseydi? Kızım babasızlığıma yanıyorum. Ben babamı özlüyorum. Hasreti beni yaktı, kül etti. Dayanamıyorum kızım…

“Sözün Bittiği Yer” isimli fon müziğini dinlerken gerçekten de sözler bitmişti. Sadece duyguları konuşuyordu.

Serracım, bana biraz müsaade eder misin? Şu anda gerçekten ama gerçekten hiç müsait değilim. Nolur beni anla kızım. Sonra seninle baba kız konuşuruz baş başa, olur mu?

Serra o anda neye uğradığını şaşırdı. Çünkü babasının yanına yaklaştığında gözünden yaşlar süzüldüğünü ve çok ama çok uzaklara daldığını gördü. Bir anlam veremedi. Babam kafayı yedi diye geçirdi içinden.

Hayır öyle değildi aslında. Buz dağının görünen tarafını görmüştü. Babası ağlıyordu o kadar. Nerden bilsindi ki buz dağının altında babasının canlı cesedinin yattığını. Hayat, insana düşünmeyi bile unutturuyordu. Murat Bey, mesleğini ölesiye seven bir öğretmendi. Ama babası ebedi aleme gitti gideli bi tuhaflaşmıştı. His kaybı, hayır hayır his yoksunu olmuştu. Gülmüyordu, gülemiyordu. Adeta bir tiyatro oynuyordu. Çünkü o bir babaydı aynı zamanda.

Derken akşam nöbeti geceye devretti. El ayak çekildi. Etraf sessizleşti. Murat Bey, yatmadan önce Serra ile uzun bir muhabbete daldı. Vakit epey ilerlemişti. En son bu hafta vizyona giren Ayla isimli filmi izlemek için sözleştiler.

Murat Bey için yeni bir hayat dersi vaktiydi. Ayla filmini internetten araştırmış. Serra’nın yaşına uygun olsa bile filmin verdiği en büyük mesaj “Hasret” olduğu için tereddüt etmemişti gitmek için.

Ertesi gün kursun bitmesini dört gözle bekledi baba kız. . Hatta ara ara kaçmayı bile düşündüler ama olsundu her şey zamanında güzeldi.

Zaman tam o saate demirini atmış. Filmin başlama saati gelip çatmıştı. Filmin fragmanını daha önce izleyen Murat Bey, beklenen altın vuruşu yapacak mıydı, yoksa Serra eski tas eski hamam devam mı edecekti? Derken film başladı. Türkiye’nin Güney Kore’ye asker gönderdiği yıllar gözler önüne serildi. Çok geçmemişti ki Ayla ile Süleyman komutan karşılaştı. Aynı kan bağından hatta hatta aynı ülkeden bile olmayan bu ikili arasında öyle sıcak bir bağ kurulmuştu ki sormayın gitsin.

Ve işte o an. Köyünde katliam yapılan Ayla sağ kalmış, Süleyman komutan onu çekip almıştı bir iyilik meleği gibi. Hele o sahne yok mu? Anne yok, kardeş yok. Baba deyip Süleyman komutana sarılışı… Kalpten çıkan sözler kalbe girmiş. İkili bir ömür boyu sürecek olan dostluğun temellerini atmıştı. Tam da o anda, film arası devreye girmiş. Gözleri yaşla dolan Serra’yı faka bastırmıştı. O anda göz göze gelen baba kız birbirlerine sarıldılar.

Serra:

Bana bir şey söylemene gerek yok, baba. Sözün bittiği yerde duygular devreye girer. Ben bu zamana kadar seni gerçekten anlayamamışım. Tekrar tekrar özür dilerim. Seni anlamak için demek ki bunu yaşamam gerekiyormuş, dedi ve babasına sarıldı. Şimdi anladım dedeme olan hasretini deyiverdi.

Şaşmak ile donmak arasında kalan baba ne diyeceğini şaşırdı.

Murat:

Hasret, işte böyle bir şey kızım. Aramakla bulunmaz, yitik bir sevda misali…

 

 

 

 

Paylaşmak Güzeldir

Yorum Yapın