Fizik Hayatın Neresinde?

HAYAT AKADEMİSİ | | 10 Kasım, 2014 | 11.869 kere okundu

Fizik hareket, madde, enerji ve güç bilimi. Başka bir ifadeyle doğadaki canlı cansız, görebildiğimiz göremediğimiz bütün eşyanın (fiziksel terimle cisimlerin) belli şartlar ve koşullar altında nasıl davranacaklarını ve davrandıklarını inceleyen bilim dalı.

Time dergisinin düzenlediği ankette yüzyılın insanı olarak seçilen ve aynı derginin takdim ederken dehaların dehası diye nitelediği Albert Einstein, kainatın göründüğü gibi olmadığını keşfederek açıklamıştır. Bir konuşmasında politikanın fizikten daha zor olduğunu söyleyerek korkulu rüyası fizik olan ve bazen rüyası kabusa dönüşen milyonlarca öğrenciyle adeta dalga geçmiştir. Belki de öğrencilerin rüyalarına giren fiziğin kendisi değil de fizik ile özdeşleşmiş olan o ünlü resimdi. Bahsettiğim, hepimizin en az beşer kez gördüğü darmadağınık saçları ve pos bıyıklarıyla son derece komik görünüşlü ve bir o kadar da “bu adama fizik kafayı yedirtmiş” dedirttirecek bir dehayı çağrıştıran o meşhur Albert Einstein resmi. O resim ki insanlara bütün dağınık saçlılara “çok zeki” dedirtiyor.

Rüyaların sebebi ne olursa olsun bir gerçek var ki o da fizik ne kadar anlaşılamamışsa bir o kadar da hayatımızda olduğudur. Fiziksel şartlardan çok sık bahsetmişizdir, fakat fiziğin ne olduğunu anlayamamışızdır. Fiziki haritadan bahsedilince fizik kelimesini bir anlamda siyasi kelimesinin zıt anlamlısı zannetmişizdir. Vakum (boşluk, hava olmayan) ortamda bir kaya ile bir pamuğun belli yükseklikten bırakılınca kalıbına bakıp kayanın daha önce yere düşeceğini sanan yüksek mühendise bile rastlayabilirsiniz bugün. Ya da ne kadar eğitimli olursa olsun birisine dünyanın yerçekiminin kendisi çektiği kuvvetle kendisinin de dünyayı çektiğini anlatamayabilirsiniz.

Hayatın Her Alanında Kullanıyoruz Fakat Ne Olduğunu Bilmiyoruz

“Herkesin kullandığı fakat çoğunun bilmediği şey nedir?” şeklinde bir bilmece sorulsa cevap herhalde “Fizik” olurdu. Çay tepsisini çevirerek artistlik yapan çaycıyı kimse sihirbaz zannetmez fakat merkezkaç kuvvetini de kimse aklından o esnada geçirmez. Süratli bir araçta giderken birden frene basılınca kafanın bir yerlere çarpılmaması için tutunmak gerektiğini sarı çizmeli Mehmet ağa bilirse de fizikten ve eylemsizlik prensibinden habersizdir. Lisede dersten kaçıp bilardo oynamaya giden genç, bir Semih Saygıner olma hayalini kurarken o gün derste gösterilecek olan lastik, elastik çarpışmalar konusu işlenecek olan fizik onun için bir angarya ve milli eğitim bakanlığının kendisini sınıfta bırakmak için koyduğu bir derstir sadece.

Lisede hocamız “Fiziği başarabilmek için çok zeki veya iyi ezberci olmak şart değildir. Sadece dopdolu bir kafa gerekir” derdi. Dopdolu kafa burada fiziğin birbiriyle bütünleşik tüm konularına vakıf olma ve gerekli ilişkileri kurabilme durumu olarak tanımlanabilir.

Tabiî ki sadece fizikten nefret edenlere değil sevenlere de bir çift sözüm var. Fiziği söz ile ifade ettikten sonra formulasyonlarda cebelleşip sonuca ulaşıyoruz. Ama işin başındaki muhakeme yürütme doğal düzene uygun şekilde olayın nasıl gerçekleşeceği öngörüsü var ya işte fizik işin orasında. Ondan sonrasına fizik demek bile yanlış oluyor. Okuduğunuz satırların yazarı da fizikten hoşlandığı için üniversitede elektrik-elektronik mühendisliği tahsili yapmak istemişti. Bir de ne görsün: Tüm konularda kısa bir açıklama ve tanımlamadan sonra olayın matematiksel modelini çıkartılıp tüm işlemler ve sonuca giden uğraşılar bu modeller üzerinde yapılıyor. Laboratuar çalışmalarında da teoride çıkan sonuca uygun bir değer al alabilirsen. Ne olurdu şu elektrik akımı ve ışık fotonları, elektromanyetik dalgalar atomik parçacıklar bizim istediğimiz gibi davransa. İlla kendilerine ilk öğretildiği gibi davranmak istiyorlar!

Fizik Olmalı mı?

Boşluğun boş olmadığını bize fizik anlatır ve ispatlar. Yanından geçen herşeyi yutan, hatta ışığın bile sapmadan yanından geçip gidemeyeceği bir yoğunlukta olan, ve bir metrekaresi bir dünya kütlesinde olduğu bilinen karadeliklerin dünyasının kapılarını bize fizik araştırmaları açmıştır. Bir yanda quantum fiziğinin konusu olan kristal yapıların içerisindeki sonsuz enerji düzeyindeki duvarlar diğer yandan genel ve özel görecelik kuralları ile kinetik enerjiye dönüşen potansiyel enerjilerle ilgilenip aynı zamanda birbiri ile bağlı olmayan iki uç arasında akım geçişi olduğu gerçeğini ortaya çıkaran Fizik, bir yarı iletken vasıtası ile hayatımızı kolaylaştıran bilgisayarların yaygınlaşmasına yol açarken diğer taraftan atom bombasının icadı ile de “acaba fizik olmalı mı” dedirtiyor.

Olmalı. Nükleer fizik olmalı ki enerji üretelim. Elektromanyetik olmalı ki iletişim kuralım. Elektrik olmalı ki aydınlanalım. Hastanede çekilen filmlerdeki x-ışınları, kardiyografi (EKG) miyografi (EMG) çekilmesinde kullanılan ışınlar, anne karnındaki çocukların hal ve hatırlarının sorulduğu ultrason işlemi için kullanılan ses dalgaları da fiziğin ürünü olduğu için fizik olmalı. Optik konusundaki çalışmaların önemini de herhalde göz doktorları iyi bilirler.

Astronomi, atomik fizik, kozmoloji, dinamik, elektrik, elektrodinamik, alan teorisi, akışkan mekaniği, hidrostatik, hidrodinamik, elektromanyretik, nükleer fizik, optik, termodinamik fiziğin konularıdır. Bir adım daha ileri gidilerek bazı fizikçiler tarafından kimya, düşünmeyi gerektirmeyen fizik ve mathematik amaçsız fizik olarak tanımlanarak matematik ve kimyayı da fiziğin konuları arasına almışlardır.

Fizik Hayatın Tam Ortasında Zaten Korkmaya Gerek Yok

Fizikle tabiki sadece Albert Einstein ilgilenmemiş. Newton, Maxwell, Galilei, Tesla gibi fizikçiler batıda konusunda isimlerini duyururken, 10. yy da yaşamış ve çağında ünlü bir astronom olan Biruni, iyi bir fizikçi olmasının yanında bir müzisyen olan Farabi, optik ile ilgilenmiş olan Ibn el-Hazen islam uygarlığında yetişen ünlü fizikçilerdir.

Öğrenciler siz fizikten korkmayın zaten içerisinde yaşıyorsunuz. Futbolcular fizikle barışın tekniğiniz gelişir. Şoförler fizik öğrenin aracınızı güvenli kullanırsınız. Edebiyatçıların “fizikle işim olmaz” dediklerini duyar gibi oluyorum. Siz yoksa edebi bir eseri okurken sayfayı çevirmeden önce parmağınızı sürtünme katsayısını arttırmak için ıslattığınızı bilmiyor musunuz?

Kaynak: ailedanismanim.com

Paylaşmak Güzeldir

1 Yorum

  1. avukat mustafa diyor ki:

    kardeşim, tebrik aderim, yazı akıcı..
    o kadar akıcı ki, sonuçta hiç bir şey kalmıyor akılda..
    sordum kendime, bu yazı niye yazılmış ki, ve ben niye okudum ki? hadi yazıldı, belki denemeydi, hadi okundu meraktan…bu yorum neyin nesi ki, niye yazıldı , ne gerek var ki…

    başarılar dilerim.. sanırım çalışınca olur..
    akparti afişlerinde görmüştüm, ÇALIŞINCA OLUYOR…

Yorum Yapın