Kendinize Bir İyilik Yapın
EVLİLİK ve İLETİŞİM | Neslihan Beyhan | 13 Kasım, 2010 | 10.395 kere okunduKendinize Bir İyilik Yapın: Sıla-i Rahimi Ciddiye Alın
“Ağaç dalıyla gürler” denir. Kişi, akrabasının çokluğuyla güçlenir, kuvvet bulur anlamına gelen bu söz üzerinde bugün psikolog ve sosyologlar da sıkça duruyor. Psikiyatr Alper Evrensel, intihar vakalarının çokluğu ile kişilerin yalnızlaşmasının paralelliğinden bahsediyor.
Sılaya hasret kalanlar, sıla-i rahimi elbet daha iyi anlatırlar. Çünkü onlar için sıla ve sılayı vatan yapan hısım-akrabalar ayrılmaz ikili gibidir. Halk şiirlerimize ve türkülerimize motif motif nakşedilen memleket ve akraba sevgisine karşı artık çoğumuz ilgisiziz. Toplum olarak bir hafıza kaybı mı yaşıyoruz diye endişelenmeden edemiyoruz. Zira önceleri “evin bereketi” olarak gördüğümüz büyüklerimizi, şimdilerde başımızdan savmanın en pratik yollarını arıyoruz. Herhalde bunun için, ana babalarımızı, nine ve dedelerimizi “daha rahat etsinler” ve “huzur bulsunlar” bahanesiyle huzurevine bırakıyoruz.
Evlerimizden bereketin ve huzurun kayboluşunda, eşler arasında geçimsizliklerin, boşanmaların artmasında sıla-i rahimin önemi ne kadar diye düşünmek çoğumuzun aklına bile gelmez. Oysa Allah ve Rasulü’nün akraba ziyaretine verdiği önceliği idrak etsek, yaşadığımız pek çok sıkıntının sebepleri arasında “cezası da sevabı da tez verilen” akraba ziyareti hususundaki gevşekliğimizin bulunabileceğini fark ederiz.
Akrabalarımız Kimler?
Hısım akrabayı ziyaret etmek, onlarla görüşüp ilgilenmek, yardıma ihtiyaç duyduklarında maddi destek sağlamak şeklinde izah edilen sıla-i rahim, Kur’an’da bize emredilen vazifelerin başlarında yer alıyor: Nahl suresinin 90. ayetindeki “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder” ifadesinden anlıyoruz ki akrabalık bağını gözetmek tavsiye değil emir hükmünde. Yüce Rabbimiz iyilik edeceğimiz kimseleri sıralarken önce anne-babayı hemen ardından da akrabayı zikrediyor. Anne-babaya ve akrabaya iyiliğin, iman etmenin hemen arkasından sırlanması da konunun ehemmiyetini yansıtıyor.
Efendimiz’in (s.a.v) “Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin; zira sıla-i rahim akrabalar arasında sevgiye, malda bolluğa ve ömrün uzamasına vesiledir” hadisine bakarak öncelikle günümüz hayat şartlarındaki “yabancılaşma”dan kurtulup kaynaşmanın yollarını araştırmalıyız. Mesela çoğumuz ninemizin kardeşinin kızını veya annemizin dayısının çocuklarını bilmeyiz. Hatta kendi dayımızın veya amcamızın çocuklarıyla bile pek sık görüşmeyiz. Akrabalarımız kendi soyumuzdaki kan bağı olan kişilerle birlikte evlilik nedeniyle oluşturulan yeni akrabalık ilişkisi halkasındaki kişileri de içeriyor. Çocuklarımız ve onların soyundan gelenler, ana, baba, dede ve ninelerimiz ve onların zürriyetinden gelen (yukarı doğru) atalarımız, kardeşlerimiz, onların çocukları ve torunları, hala, dayı, teyze ve amcalarımız ve onların çocukları soyumuzdan akrabalarımızdır. Evlilik bağıyla oluşturulan akrabalık ilişkisi ise sıhri hısımlık olarak karşımıza çıkar. Bize düşen, bu akrabalarımızın kimler olduğunu öğrenmek ve gerekli vazifelerimizi yerine getirmektir.
Sıla-i Rahim Yalnızca Ziyaret Etmek Değildir
Peki sıla-i rahimde bulunmak yani akrabanın hukukunu gözetmek nasıl olur? Kendilerini ziyarete giderek hal hatır sorabiliriz, yakınımızda yaşamıyorlarsa telefonla bağlantı kurabiliriz, üzüntülü ve sevinçli günlerinde yanlarında bulunmaya gayret gösteririz. En önemlisi, yardıma ihtiyaç duyuyorlarsa hele fakirlerse maddi destek sağlarız. Bu bize Allah’ın emri. Çünkü fakirlerin hakkı öncelikle zengin akrabasından sorulur ardından toplumdaki diğer zenginlerden.
Efendimiz Akrabanın Da En İyisiydi
Dinimizle ilgili bilgileri hayatıyla gözümüzde somutlaştıran Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) akrabalarıyla ilişkisi de yine Allah’ın hoşnutluğuna uygundu. Efendimiz’in (s.a.v) baba tarafından akrabaları bir hayli kalabalıktı. Bununla birlikte dayısı, sütannesi, sütbabası ve sütkardeşleri de bulunmaktaydı. Efendimiz (s.a.v) sütannesi vasıtasıyla akraba olduğu kişileri de gerçek akraba olarak görürdü. Yakınları sayıca çok fazlaydılarsa da O, akrabalarının hepsine yeterince ilgi gösterirdi. Onları sık sık ziyaret eder, hatırlarını sorar, ikramda bulunur ve gerekirse maddi gereksinimlerini karşılardı.
Bir gün sütannesi Hz. Halime, Efendimiz’i (s.a.v) görmek için Mekke’ye gelmişti. Hz. Hatice (r.anha) ve Sevgili Peygamberimiz onu görünce çok sevindi. Kendisini misafir ettiler ve güzel yemekler ikram ettiler. Hz. Halime köylerine yağmur yağmadığı için ekinlerinin kuruduğunu, ağaçların meyve vermediğini anlattı ve Efendimiz’den yardım istedi. Peygamberimiz Hz. Halime’nin bu haline çok üzülmüştü. Hatice validemizle konuşup çare aramaya başladılar. Kendisine kırk koyun bir de deve hediye ettiler.
Sıla-i rahim yapacağımız kişilerin başında anne babamız geliyor. Müslüman olmasalar dahi dinimiz onlara güzel muameleyi şart koşuyor. Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma’yı, annesi Müslüman olmadan önce ziyarete geldiğinde, ona nasıl davranacağını bilemiyordu. Acaba ona iyilik etmeli miydi? Yoksa soğuk mu davranmalıydı? Bu konuyu Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) açtı. Efendimiz kendisine, Müslüman olmasa da annesine mutlaka iyi davranmasını, hizmette kusur etmemesini tavsiye etti.
Bizimle Küs Olan Akrabamıza Nasıl Davranmalıyız?
Bir gün sahabe-i kiramdan biri, “Ya Rasulallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlarsa bana kaba davranıyorlar” deyince Efendimiz (s.a.v), “Eğer dediğin gibi isen onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça Allah’ın yardımı seninle beraberdir” şeklinde yanıt verdi. Peygamberimiz’in (s.a.v) sıcak kül teşbihinden çıkarılan anlam, muhataplarının yüzüne sıcak kül serpmek; böylece onların yüzünü kül rengine boyayarak mahcup etmek şeklinde yorumlanıyor.
Akrabaya iyilik yapmanın üç şekli bulunuyor: Birincisi, yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermek. Bu davranış modeli güzel olmakla beraber sakıncalı tarafları da var. Çünkü burada iyilik, karşıdan iyilik görmeye bağlanmış. İkincisi, akrabaya karşılık beklemeden iyilikte bulunmak. Bu anlayışta olan kimseler birinci gruptaki insanlardan daha üstün kimseler olarak sınıflandırılıyor. Üçüncüsü ise kötülük eden akrabaya iyilikte bulunmak. İyiliklerin en güzeli ve en değerlisi bu. Ne de olsa iyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik ise er kişinin kârıdır. Bu son davranış biçimi, aralarında düşmanlık olan kimseleri bile candan bir dost haline getirebiliyor. Kötülüğü iyilikle savmanın önemini, Fussilet suresinin “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, candan bir dost gibi olur” (Fussilet, 34) ayeti ile daha iyi kavrıyoruz. Allah Rasulü de (s.a.v) “Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni bağışla!” buyurarak dostça ve emin bir şekilde yaşamanın formülünü veriyor.
Akrabalık İlişkisi Doğal Terapi Etkisi Yapıyor
Günümüz insanını bunalıma sürükleyen ciddi açmazlardan biri de akraba, komşu ve arkadaşlarla sağlıklı bir iletişimin kurulamaması. Çoğumuz büyüklerimizden veya nostalji yüklü kitap ve filmlerden bilir ve hissederiz ki eskilerin dostluğu ve akrabalığı bir başka imiş. Terk edildiğinde cezası acele verilen akrabalık bağı, ülkemizde tamamen boş verilmemiş olacak ki, ruhsal rahatsızlık vakaları hala, diğer ülkelere nazaran daha az yaşanıyor çok şükür.
“Ağaç dalıyla gürler” denir. Kişi, akrabasının çokluğuyla güçlenir, kuvvet bulur; anlamına gelen bu sözün geçerliğini bugün psikolog ve sosyologlar da vurguluyor. Memory Center Psikiyatri Uzmanlarından Alper Evrensel, intihar vakalarının çokluğu ile kişilerin yalnızlaşmasının paralelliğinden bahsediyor. Daha sıcak ilişkilerin yaşandığı köy ortamlarında akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin, kişiyi ciddi sıkıntılara karşı koruduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “İş kaybı, fakirlik, arkadaşsızlık, işten ayrılma veya çeşitli çevresel olumsuzluklar intihar düşüncesine sebebiyet vermişse, bu kişiyi teskin edecek, arayıp hal hatır soracak, yakın ve samimi kişilerin varlığı ruhsal bozukluğu ortadan kaldırabilir. Kalabalıklaşan şehir ortamında yalnızlaşan; büyük sitelerde küçücük ailesiyle akrabalarından uzak yaşayan insanlarımız ruhsal sıkıntılara yakalanma açısından nispeten fazla risk altıda. Çekirdek aile dediğimiz yalnızca anne-baba ve çocuklardan müteşekkil yapılarda akrabalık bağı daha zayıf kalıyor. Dünya belli bir yöne doğru akıyor ve biz uyum sağlıyoruz. Gençlerimizin, büyüklerden uzak, daha maddiyatçı, mal birikimi kaygısıyla kendi işinden başka şeyleri düşünemeyecek tarzda programlanmaları sorunlarımızın temelini oluşturuyor.”
Bireylerin neden koptuğunu ve ruhsal sıkıntıların niçin yaygınlaştığını bu şekilde açıklayan Alper Evrensel’e göre sosyalliğin dolu dolu yaşandığı nitelikli gerçek ilişki, günümüzde ancak akrabalarla paylaşılabiliyor. “İnsan yaradılışı itibariyle sosyal. Toplum içinde yaşıyor ve iletişim kurabileceği ortamlara ihtiyaç duyuyor. Günümüz şartlarında ise çoğu ilişki sanal. Hemen yanı başınızdaki iş arkadaşınızla dahi selamdan öteye gidemeyen ilişkiniz olabiliyor. Aynı otobüste, aynı odada, aynı apartmanda, aynı sitede ama dünyalar kadar uzak ve ‘iyi akşamlar’ı geçemeyen sığ diyaloglara sahip olabiliyoruz. Böylece kişi ancak akrabalarıyla yaşadığı ilişkiden keyif alır hale geliyor.”
“Akraba Ziyareti İle Kendimi Daha Güvende Hissediyorum”
Bunaldığı zamanlarda akraba ziyareti yaparak rahatladığını anlatan Hasan Bey’in sözleri konunun insan psikolojisi açısından önemini anlamamıza yardımcı olacak nitelikte. “Ben eskiden akrabalarımla çok nadir görüşüyordum. Telefonla arama konusunda dahi ihmalkardım. O zamanlar kendimi çok zayıf ve güçsüz hissettiğimi söyleyebilirim. Sıkıntılar karşısında yapayalnızdım. Bir gün bir dostumdan ‘akrabalık bağını koparan kişiden Allah’ın rahmetini kestiğini’ öğrendim. Bu beni çok etkiledi. Kendi kendime ‘Yaşadığım bunca dert, korku ve kaynağını bilmediğim nice sıkıntılarımın sebebi akrabalık ilişkilerimi kesmem mi acaba?’ diye düşünmeye başladım. Yoksa akrabalık bağını kestiğim için bana verilen bir cezayı mı çekiyordum? Bu vesile ile yaptığım bir akraba ziyareti sonucu eve geldiğimde kendimde müthiş bir enerji ve rahatlama hissettim. Şimdi arkamda büyük bir sevgi gücünü hissedişim ve Allah’ın rahmetinin üzerimde oluşu bilinci ile kendimi güçlü, kuvvetli ve en önemlisi huzurlu hissediyorum. Kuvvetli akrabalık ilişkisinin zamanımızda bireylerin yakalandığı birçok psikolojik rahatsızlığı tedavi edeceğine inanıyorum.”
Evet devir değişti. Şimdi 21. yüzyılı seyrediyoruz. Fakat insan olarak bizim fıtri ihtiyaçlarımızın değişmemesi gibi Yaratıcımız’ın gönderdiği kanunlar da değişmedi. Anne-babamızı ve onların merkez olduğu halkada tüm akrabalarımızı Yüce Rabbimiz bizim için seçti ve bu bağları koruyup gözetmemizi, her birine gereken ilgi ve yakınlığı, elimizden gelen yardımı sunmayı da kendisi emretti. Başka medeniyetlerden yanlış etkilendiğimizi gösteren toplumsal ve bireysel rahatsızlıklarımızın çoğalması da gösteriyor ki kültürümüze, inanç değerlerimize sahip çıkma adına ciddi bir rehabilitasyona ihtiyacımız var. Eğitimden yönetime kadar her sahada, aileyi koruma, akrabalık ve komşuluk bağlarını kuvvetlendirme yönünde yeni dinamiklerle, yeni formüllerle bu noktada iyileştirme yapmanın tam zamanıdır.
“Akrabalık bağını kesenler meclisimizde bulunmasın”
Câbir b. Abdullah (r.a) şöyle anlatıyor: “Rasulullah’ın (s.a.v) meclisinde oturuyorduk. Buyurdu ki: “Akrabalık bağını kesenler bugün meclisimizde bizimle birlikte oturmasın.” Bir genç kalktı, aralarında kırgınlık olan teyzesinin yanına gitti, özür diledi, teyzesi de onu affetti. Sonra dönüp meclise geldi. Rasulullah şöyle buyurdu: “Akrabalık bağını kesen birinin bulunduğu topluluğa Allah’ın rahmeti inmez!”
Akrabalık bağı Arş-ı âlâ’ya tutunarak şöyle der: “Beni koruyup gözeteni Allah koruyup gözetsin. Benimle ilgisini kesenden Allah rahmetini kessin.” Cenab-ı Hak bu niyazı kabul eder ve şu karşılığı verir: “Ey akrabalık bağı! Seni gözeteni gözetirim. Seninle ilgiyi kesenden ben de ilgimi keserim.”
“Faizin en katmerlisi, bir Müslümanın ırz ve namusuna haksız yere sataşmaktır. Sıla-i rahim (akrabalık bağı) ile Allah’ın Rahman ismi, birbirine kenetlenip bir şebeke oluşturmuş damarlar gibidir. Kim akrabalık bağını keserse Allah ona cenneti haram kılar.”
Neslihan BEYHAN’ın bu yazısı Haziran 2008 tarihli SEMERKAND AİLE DERGİSİ’nin 33. sayısında yayınlanmıştır.
Değerli okuyucumuz,
Her ne olursa olsun akrabalık ilişkileri koparılmaz. Hiçbir Müslüman, bazı tutum ve davranışlarını beğenmediği için Akrabasıyla ilgisini kesemez; çünkü böyle bir yetkisi yoktur. Müslümanın vazifesi; güler yüzü, tatlı sözü ve yumuşak davranışıyla, sadakat ve doğruluğu ile akraları ile ilişkileri devam ettirmeye çalışmaktır. Bizim güzel dinimiz, bir Müslümanın, Müslüman olmayan Akrabasıyla bile ilgiyi kesmesine izin vermemiştir.
İnsanın yaşadığı bir çok sıkıntı cahilliğinden kaynaklanır. Hz. Peygamber (s.a.v) kendisine kötülük yapanlar hakkında “bilselerdi yapmazlardı” diyerek hüsnü zanda bulunmuştur. Biz hata yapan kişilere böyle bir düşünce ile yaklaşırsak ilişkiler kopma noktasına gelmez. Elbetteki kimse anne-babası ve yakınları ile sıkıntı yaşamak istemez. Fakat sıkıntılar hayatın bir parçası. Bunu da göz ardı etmemek lazım. Bize yakışan tutum bize yapılanları unutmaya çalışmak ve Allah rızası için affetmek. Affedebilirsek ne ala.
Affedemediğimiz zaman yaşadığımız tüm sıkıntı ve dertler boynumuza asılan bir gerdanlık gibi bizi sıkar. Muhatabımızı da sıkar. Dertler artarak devam eder. Ayrıca şeytan yangını körükler gibi anne ile avladın ve eşlerin arasındaki kötülükleri körüklemeye devam eder. Pireyi deve gibi gösterir Allah korusun.
Yüce Rabbimizin ve sevgili Peygamberimizin bize emrettiği her şey önemlidir ve iyi bir insan olabilmek için vazgeçilmezdir. Bir Müslüman, İslâmiyet’in öne çıkardığı bir değeri geri plana ittikçe hayat damarlarından birini tıkamış olur. Allah’a giden yolda önüne yeni engeller çıkarmış olur. İyi bir Müslüman olabilmek ve öyle kalabilmek için güzel dinimizin emrettiği değerleri korumak şarttır. Akrabayı gözetmek, onlarla ilgiyi devam ettirmek en önemli değerlerimizden biridir. Kur’an’ı Kerîm’de; iyi Müslüman olmak için öncelikle:
“Allah’tan başkasına kulluk etmemeyi”,
ve hemen ardından da:
“anne, babaya ve Akrabaya iyilik etmeyi” emreder (Bakara 2/83; Nisâ 4/36).
Bunu başka bir ifadeyle, ama yine Rabbimizin diliyle söyleyecek olursak, müslüman; Allah’a karşı gelmeyecek, ve Akrabalık bağlarını kesmeyecektir (Nisâ 4/1). Görüldüğü üzere Allah Teâlâ, iman esaslarından hemen sonra, Akrabaya seve seve yardım etmeyi buyurur (Bakara 2/177).
İyilik konusunda duruşumuz duygusallıktan yana olmamalı. En yakınlarımızdan iyilik beklediğimizi farz edelim. Bize iyilik ederlerse, bu bizi ziyadesi ile memnun eder ve aramızdaki sevginin artmasına vesile olur. Ama iyilik yapmadıklarında onlara karşı tavrımızı olumsuza döndürmemeliyiz. İki duruma hazırlıklı olmamız önemlidir.
Bu konuda asla kin tutmamanızı öneririz. Çünkü insan anne babasına -ne kadar kötü de olsalar- kin tutmamalı. Onlara her zaman şefkat nazarı ile bakmalı. Saygı ve sevgide kusur etmemelidir. Biz bu kadarından sorumluyuz. Allah katında övgüye layık olan böyle davranmaktır. Aksi davranış bereketsizliğe, mutsuzluğa sürükler insanı. Anne babanın kötü davramsı bizim sorumluluğumuzda değil. Onların bizimle alakalı kötü düşüncelerinin güzel olması ve sevgilerinin artması için bol bol dua etmeliyiz. İyilik ve ihsanda bulunmaya devam etmeliyiz.
Hani derler ya, iyliğe iylik her kişinin karı; kötüğe iyilik ise er kişinin karıdır.
Allah muhabbetinizi artırsın.
bana şunu izah edermisin lütfen belki burada vereceğiniz cvb okuyamayabilirim gözden kaçabilir ama lütfen msj yazın bana soruyorum size 6 yıllık evliyim eşimin ailesi ile aramda devamlı kültür çatışması oldu ve beraber oturmamız istenildi biz eşimle bunun mümkün olmayacağını söylediğimiz zaman kayın validem bana ayrı beni boşatacağını eşime ayrı boşa diye söylemde bulundu biz bunlara rağmen evliliğimizi koruduk bundan 5 yıl önce kendi annem hastanede yattı şehir dışında bir ay ve bu ramazan ayına denk geldi bu zaman diliminde eşim evde yalnızdı biz aynı binada oturuyoruz eşimin ailesiyle bir ay boyunca eşime ne sahur ne iftarda annesi çağırmamış nede kardeşleri komşular eş dost ikramda bulunmuşlar ve eşim tüm bunlara rağmen ailesine küsmedi fakat son içinde bulunduğumuz yılda eşimde bir kopmalar oldu ailesine karşı uzak duruyor yanaşmıyor bunu irdelediğimde annesinin 5 yıl önceki davranışını hatırladığını söledi bana bu ramazan damadı 17 gün hem ift hem sahur yanında kaldı sağlık problemi yaşayan kızı hastanedeydi ve oda eşi kızının başında die diğer 2 çocuğunla kayınvalidemde kadlı soruyorum size eşim evlat değilmiydi???? küsmekte haksızmı??? komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen bizim efendimize nası bir ümmetlik bu ??? nası bir vijdan tüm etrafa yemek daveti ver aşağıda oğlun tek olsun ve kalacak yeri dönecek otobüsü olmadığını bilerek o manzarayaı görmemek adına benim yanıma hastaneye geldi ağladı üzgündü kaçmıştı annesinin dışlamasından bu nasıl bir müslümanlık ben açıklamasını izahını yapamıyorum karar mercihi ben değilim yargılamak istemesemde eşime yapılan bu harekete kayıtsız kalamıyorum gönlüm kırık şimdi eşim ailesinle hiç görüşmüyor annesine kardeşlerine kırık nasıl akarbalık ilişkileri olacak nasıl düzelecek bilmiyorum ama şu bir gerçek değerlendirirken bunuda dikkate alın anne kardeşlerini etkiliyor her konuda özellikle kız kardeşleri budediğim ayrım sadece 1 ay a mahsus değil hemen hemen sürekli oluyor ve eşim öle iyi bir insanki onların geçimini nafakasını düşünüp gözeten bir evlattı ama şimdi sadece beni annem kulandı diyor maddi desteğini çekti ve annesi dahada düşmanca tavırlar sergilior bu davranışlar eşimin yeğenlerine kadar yansıyıor kör bir inatlaşma soğuk bir savaş var ailesi ile arasında ağaç kovuğundanmı çıktım acaba üveymiyim die söylemlerde bulunsada gidip gelmesede uzaktan takip edio yüreğinde öyle bir merhamet varki ben inanıyorum herşekilde ilk koşan yine eşim olur fakat yanaşamıyor kırıklıklar içinde çığ gii büyüdü helede denemek mahetiyle çekilen maddi destek kayınvalidemin tm yanlışlarını su yüzüne çıkardı biri bize söylesin biz nasıl akrabalık ilişkileri kuarlım nası aile olalım ???
Çok güzelmiş. Bu faydalı bilgilerden dolayı teşekür edreiz. Allah razı olsun.
Baktığımızda, toplum olarak bu şuurdan ciddi boyutta yoksunuz. Sürekli meşguliyetlerimizi bahane ederek, sorumluluklarımıza sorumsuzca yaklaşmamızın bir gerekçesi olarak görürüz. Ama bilmeyiz ki ailenin ve akrabanın varlığı hayatımız için ne kadar önemlidir. Bu yüzdendir ki biz gençler birtakım duyguların hasretini duyarak yaşıyoruz. Ben, her bayram kocaman bir aile sofrasını hayal ederim. Fakat hayal edebilirim sadece… Hiçbir zaman hayalimdeki o imrenilesi tabloyu yaşayamadım. Yüreğimde yeri doldurulamaz bir özlemdir bu ve avutulamayacak kadar derin bir sızı…
Cok güzel bir yazı, cok beğendim, başarılarınızın devamını diliyoruz.
Ferhat ve Sebahat Yalçıntaş