Küçük Mahmud’un Sağlık Hikayesi
YAZI DEFTERİ | Okan Şen | 29 Kasım, 2010 | 8.427 kere okundu
Doğruca babamın yanına gittim.
- Kustum dedim.
Biraz endişelendi. Ben ise karın ağrımdan başka birşey düşünemiyordum. Daha önce defalarca düşmüştüm bisikletten. Bütün yaz yaptığım kazalardan her tarafım yara bere içinde, fakat bu seferki farklı. Karnımdaki direksiyon izi diğer çarptığım yerlerdeki izlerden farklı çünkü karnımı ağrıtıyor. Daha önce asansörde gördüğüm komşumuz bir kadın geldi. Doktormuş. “Sen ne yaptın bakim” gibi klasik söylemlerden sonra karnıma baktı ve anneme:
-Karın testi pek iyi değil. (Ne demekse) dedi.
-Bu gece bekleyelim yarın hastaneye götürüp cerrahlara baktıralım.
O gece zor geçti. Sabah evin yakınındaki hastanede aldık soluğu. Orası Keçiören Hastanesi. Neredeyse o hastanedeki beyaz yeşil gömlekli herkes karnıma dokunup, bastırıp, sıkıştırıp hep aynı soruları tekrar edip duruyorlar.
-Ağrıyor mu? diyorlar.
Benimse elimden ağlamaktan başka birşey gelmiyor. Dün akşam babam nazlanarak izin vermişti bisiklete binmeme. Keşke izin vermeseydin baba. Birkaç metrelik bisiklet keyfi yüzünden çektiğim sıkıntıya bak. Bir de 21 vitesli bisiklet istiyordum. Küçücük bisikletle başıma bu geldiğine göre kimbilir o olsaydı nasıl bir kaza yapardım. Gerçi kendi bisikletime az biniyordum. Daha çok sitedeki diğer büyük çocukların bisikletlerine biniyordum. Kendi bisikletimin tekeri genelde patlak olurdu. Bisikletin arkasını kaydırmaktan bu yaz en az 3 4 kez dış lastiği yemiştim. 15 gün sürmüyordu babamla tamirciye gitmemiz.
Bunları düşünüyorum ama, karın ağrım da epey fazla, tepeme bir de cam şişe taktılar. Koluma o şişenin içinden suya benzer birşeyler boşalıyor. “Bu beni iyileştirecek mi?” diye düşünürken annem ile babam takıldı gözüme. Bir çaresizlik içindeler. Doktorlar kendi aralarında konuştukça endişeli gözlerle onlara bakıyorlar. Karnımda ne olup bittiğini öğrenmeye çalışıyorlar. Eminim onlar da “Keşke hiç bisiklet almasaydık” diyorlar içlerinden.
Kanımdaki bazı değerler 30 40 olacakken 1900 olmuş. Hastaneden kurtuluş yok. Bir odaya aldılar. Bir hafta burdasın diyorlar. Neyse ki biraz rahatladım . Televizyon da var odada ama umurumda değil. Bu halde ne yapayım çizgi filmi. Bir şey yemiyorum, sadece o cam şişede yukarıda asılı olan sular. Babam diyor ki o suyun içinde meyve, sebze, çikolata, şeker hepsi varmış. Yemeğe gerek yokmuş. Serum diyorlar ona. Arada rengi değişiyor, miktarı değişiyor, kolumu oynatınca ötmeye başlıyor.
Birkaç gün sonra Cerrah dedikleri o doktorlardan biri geldi odaya
-Yemek yok diyor doktor. -Oruç tutacaksın.
-Niye tutayım Ramazan değil ki dedim. Odadakiler güldüler.
-Olsun dedi -Sen de Şevval orucu tut.
Ağrım dindi ama günlerim iyi geçmiyor. Her tarafıma iğne takıp onları değiştiriyorlar. Delik deşik oldu vücudum. Sıkıldım burdan. Eve gitmek istiyorum. Yat yat nereye kadar, daha dün Hiranur’larla biryerde kalmıştık. Orada ayağımız ırmağın içinde kahvaltı felan yapmıştık ne günler. Geride mi kaldı. Bir daha o günler gelmeyecek mi? Bisiklete bir daha binemeyecek miyim? Babamın arabasında gezemeyecek miyim? Annem babam odamda namaz kıldıktan sonra el açıp Allah’a dua ediyorlar. Çaktırmıyorum ama benim iyileşmem için dua ettiklerini biliyorum. Aramızda kalsın ben buraya yatalı duaları biraz uzadı.
Sonunda doktorlar izin verdi de güle oynaya eve gittik. Bir hafta kalmışız orada. Rahatım da iyiydi. “Karnım ağrıyor. Kusacam!” diye şaka yapıyordum anneme, babama. Keyfim yerindeydi. Babam arabasıyla gezdiriyor beni. Abime nasihat ediyorlar “Kardeşine iyi davran diye”. Ben ona vursam da bir şey yapamıyor bana. Ne büyük mutluluk. O tekrar kusmaya başladığım güne kadar günler bu şekilde geçti. Annem ne yedireceğini şaşırmış görünüyor. Yesem kusuyorum. Yemesem aç aklıyorum. Annem sık sık elindekini göstererek soruyor:
-Yermisin?
-Bilmem. Sen ye dersen yerim.
Ne diyeyim ki. Canım istiyor ama yiyip yiyemeyeceğimi nereden bileyim ben.
Birkaç gün sonra babam uzunca telefon görüşmeleri yaptı. Arkasından abimi teyzeme bıraktılar. Beni Hacettepe ve arkasından Sami Ulus denilen bir yere götürdüler. Bunlar da başka hastanelermiş. Ne çokmuş bunlardan. Meğer önceki yatışım ilk raundmuş. Yine oruca başladık orada. Ama Şevval orucu mu bilmem. Kist büyümüş mü neymiş. Kazayı bile unuttum. Üzerinden o kadar çok zaman geçti ki.
Hastanede yatmanın tek cazip tarafı bir sürü kişinin hastaneye gelip oyuncak getirmesi. Odamda yine televizyon var çizgi film seyredebiliyorum, ama bu sefer ucuza gitmiyorum. Babamın işi yakın. Akşam hastaneye gelişinde bilgisayarı getiriyor. İnternetten indirdiği çizgi filimleri izliyorum. Oyun oynuyorum. Bazen de ders çalışıyorum. Biraz da gönülleri olsun! babından yani. Bugün yarın çıkarıcaz diyorlar ama hareket yok. Hiç bisiklete binmemeye razıyım. Yeter ki eve gideyim. Abimle oynamayacaksam da. Oyuncaklarım olmayacaksa da eve gitmek istiyorum .
Bazen ambulansa binip diğer hastanelere gidiyoruz. Ambulansın içi böyleymiş demek. Gittiğimiz yerlerde bana bakıyorlar. Daha doğrusu karnıma!. Hacettepe, yüksek ihtisas vs. En sık yaptıkları karnıma soğuk bir sıvı sürmek ve üzerinde birşey gezdirmek. Acıdığına mı yanayım, yoksa gıdıklandığıma mı. Günde iki kere bile oldu bu. Adına ultrason diyorlar. Sonra tomografi dedikleri bir şey var. Babam 25 kilo ağırlığında olduğunu söylediği bir ceket giyerek yanımda bekliyor. Ben yatıyorum bir yuvarlağın içerisine girip çıkıyor yattığım yer. Radyasyon mu varmış neymiş. Bir de ayakta durduğum sarıldığım bir yer var. Onda da film çekiyorlarmış . Ne yaptıklarını bilmiyorum ama hep karnımı inceliyolar.
Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi
Bir gün o hastanelerden birine tekrar gittik. Annem ağlıyor, hemşireler aldı götürdü onu yanımdan. Babam bir şey demiyor ama üzgün belli. Beni annemden daha mı az seviyor ne. Babalar belki ağlamıyordur. O da birazdan çıkıp gidecek biliyorum. Doktorlar kalacak. Bana bir şey yapacaklar biliyorum ama iyiliğim için olduğuna eminim. Önce de görüp şaşırdığım bir yerdi orası. Bir sürü televizyon, bilgisayar, kamera. Gün geldi şimdi o odada yatıyorum. Kıpırdayamıyorum. Ağzıma koluma her yerime birşeyler taktılar. En az 10 15 tane yeşil gömlekli, başı kapalı adamlar, kadınlar. Babam yaklaştı dua et dedi. Senin adını Mahmut koyan büyük insanları düşün. Dediğini de yaptım. Uyumuşum. Kalktığımda başka bir yerdeydim. Karnıma birşeyler takmışlar herhalde. Stent var karnında dediler. Adına laparaskopik birşeyler diyorlar. Annem de artık ağlamıyor. Demek ki işler iyi.
2 -3 gün sonra hastaneden çıktım. 3. raund olacak mı bilmiyorum ama işler iyi diyorlar. Kusmam da yok. Sadece evden her çıkışta içimde bir korku var. Acaba hastaneye mi gidiyoruz diye babama söylüyorum:
-İnşallah kontrole gitmiyoruzdur. Belli mi olur belki beni yatırırlar.
Keçiören, Hacettepe, Sami Ulus, Yüksek İhtisas. Bu hastane isimlerini ezberledim. Ben söyleyince herkesin hoşuna gidiyor gülüyor. Özellikle “Yüksek İhtisas” ’ı söyletiyor babam. Onu güzel söylüyormuşum. Her şey Allah’ın elinde diyor ya babam. Ben de diyorum ki Allah kimseyi hasta etmesin. Kaza geçirttirmesin. Gittiğim hastanelerde bir sürü çocuk vardı. Televizyonda annem bir sürü hasta çocuk göstermişti. Allah onlara da sağlıklarını geri versin.
Neydi o babamın söylediği şey? Büyük bir insan söylemiş onu. Neydi?
Hah! Hatıladım:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Sevgili Kardeşim Okan,
Mahmut’un derdini bu hikaye ile daha derinden öğrendik. Allah sana ve aile efradınıza sağlık ve afiyetler versin; Seni çocuklarına bağışlasın, dermansız sert vermesin.
Selam ve saygılarımla.
İnsanlar hiç hastalanmasa sağlıklı olmak nasıl bir şey bilemezler, Allah’a şükrümüz de eksik olur, belki şükretmek hiç aklımıza gelmez. Firavun 400 sene yaşamış hiç hastalanmamış Allah’a şükretmeye şükretmeye kendini tanrı ilan etmiş.
Mahmutcuğum sağlıklı, mutlu ve başarılı bir ömür diliyorum. Allah’a emanet ol.
Okan abi çok geçmiş olsun. Eh ufaklık biraz hikaye yazdırmış sana hastane köşelerinde ama sağlık olsun yeter ki
Bir baba yüreğinden çıkan bu etkileyici hikayeyi tebessüm ve hüzünle beraber okudum. Yüreğine sağlık Okan abi. Allah Teâla, evlatlarımızı kazalardan, belalarden, kötü nazarlardan muhafaza buyursun.
Benim güzel kardeşim Mahmud’un, anne-babasının ve ismini koyan zatın duası ile kısa zamanda tekarar sahalara döneceğine inanıyorum. Belki de dönmüştür. :)
Selam ve dua ile…
Merhaba
Çok geçmiş olsun. Allah Acil Şifalar versin. Umarım bu genç adam en kısa sürede sağlığına kavuşur.
Murat