Tohumdan Çınara…
BİREYSEL DANIŞMANLIK | Eyyüp Beyhan | 02 Temmuz, 2010 | 8.727 kere okundu
Tohum, ilkbahara yaklaşırken çalışmaktan beli kamburlaşmış, yüzü toprakla bezenmiş, çapa yapmaktan elleri nasırlanmış çiftçinin besmeleleriyle ekilir torağa. Hayat kaynağı olan yağmur damlalarını arzularcasına gökyüzüne bakarak toprakla kucaklaşır tohum. Kim bilir, kaç sene bu vuslat anını bekledi durdu!
Tohum, kendisini toprağın şefkat kucağına bıraktı. Toprak da onu hemen bağrına bastı. O da sımsıkı kucakladı onu. Derken onu canlandıracak damlalar küçük bedenine ulaştı ve tekmelemeye başladı kabuğunu. Bir gün sert kabuğunun rahmet damlalarıyla iyice yumuşadığını farketti. Bu büyük fırsatı kollayan tohum, kuvvetli bir darbe ve güçlü bir haykırışla parçaladı kabuğunu.
Hayata Sarılmak
Artık yeni bir hayata adım atmıştır o. Adım attığı yeni hayat onu bazı tedbirler almaya zorlardı. “Önce hayatta kalabilmek için toprağa daha sıkı yapışmam gerekir” diye düşünen tohum, hayat bağlarını, hayat damarlarını toprağa düğümledi. Bu sıkı bağlanma yeni gelişmelere sebep oldu. Tohumun boyu uzanmaya başladı. Boyu uzadıkça toprağın bağrına sığmadı, kamburlaşmaya çalıştı. Olmadı. Onun toprağın altında vermiş olduğu çaba boşunaydı. Fakat o henüz bunun farkında değildi. Ve bir gün rahmet damlalarıyla yumuşayan toprakta kamburlaşan tohumun artık takati kalmamıştı. Doğrulmak istedi. Başını kuvvetlice kaldırdı. Toprak sarsıldı. Önce deprem olduğunu zannetti. Tohum dik duruşunu devam ettirdi. Birden gözleri kamaştı, gözlerini açamadı. Bir müddet sonra gözlerini bir açıp bir kapattı. Bunu defalarca tekrarladı. Gözlerine inanamadı. Acaba rüyada mıyım? diye gözlerini ovaladı. Sonunda gördüğü her şeyin hayal değil gerçek olduğunu anladı. İşte bu onun üçüncü dünyasıydı.
Ve Değişim…
Tohum: “İlk önce benim dünyam kabuğumdu. O zamanlar kabuğumda durmaktan zevk alıyordum. Daha sonra kabuğum bana dar gelmeye başladı. Bende ondan sıyrıldım. Ardından toprakla tanıştım, onu da çok sevdim. Hatta ondan hiç ayrılmak dahi istemiyordum. Sıyrıldığım kabuğa göre toprak daha geniş daha rahattı. Sonraları toprak da beni sıkmaya başladı. Ondan da kurtuldum. Bakalım daha neler göreceğiz.”diye söylendi.
Tohum, artık her gün doğan güneşin aynı güneş olmadığının, her doğan günün beraberinde yeni gelişmelere gebe olduğunun, her geçen günün onda yeni yeni değişim rüzgarları estirdiğinin ve sürekli bir değişim içinde olduğunun farkına varmıştı.
Tohum bu değişikliklere ayak uydurmaya çalıştı. ilk olarak adını değiştirmek istedi. Tohum adı kafasındaki eski cazibesini kaybetmişti. Yeni isim bulmak için günlerce düşündü, sordu soruşturdu. Birden isminin filiz olmasına karar verdi. Kendi kendine bundan sonra benim ismim “filiz”diye söylendi durdu. Bazen de benim ismim “filiz”diye tüm tabiata haykırırdı. Onun bu hali birkaç gün devam etti. O artık bir filizdi. Toprağın kara bağrında açan tertemiz, taptaze bir filiz…
Güzeli Görebilmek
Tohum, dünyayla yeni tanışmıştı. Dünyadaki herkesi kendisi gibi, iyi niyetli, saf ve temiz zannediyor olması, onun dünyanın acımasız, hile dolu, zalim…vs taraflarını görmesine engel oluyordu. Ama her şeye rağmen o bütün sevgiyle, neşesiyle bağlanırdı hayata. O hayatın kötülükleriyle henüz tanışmamış bile olsa yaşamanın güzel olduğuna inanıyordu. Zaten bu inancı onu ayakta dimdik durmasını sağlayan tek şeydi.
Yeni yeni arkadaşlar edinir oldu filiz; güneş, ay, yıldızlar, rüzgar, kuşlar…Gündüz güneşle ve kuşlarla oynar. Geceleyin ise aya gülümser, yıldızlara da göz kırparak uykuya dalardı. Rüzgar ise onu hiç yalnız bırakmayan dostlarının en sevgilisi… Güneş ışığını ona vererek nefes almasını, bulutlar onun hayat kaynağını -yağmur damlalarını-vererek yeşil kalmasını rüzgar da ona üfleyerek büyümesini sağlıyordu. Filiz için hayat dostları demekti. Yıllar böylece akıp geçti.
Arayan Bulur
Filiz tekrar yeni arayışlar içine girdi. Kendi kendine şöyle dedi: “ben artık filiz değilim. Kendime uygun yeni bir isim bulmalıyım.”
“Nasıl bir isim bulmalıyım” diye düşünürken aklına “fidan” ismi takıldı. Kararını verdi: “ bundan sonra benim ismim fidan” dedi. Sevinci yüzünde çiçek çiçek açan gülümsemelerden görülüyordu. Bu güzel haberi de herkese duyurmayı da ihmal etmedi.
Fidan artık dünyanın halini anlamaya başlamış ve bir şeylerin de farkına varmıştı. Bundan sonra o hayatta kalabilmek için mücadeleyi kendisi verecekti.
Bir süre gökyüzüne bakarak sanki karşısında biri varmış gibi konuşmaya başladı:
-“Bu zamana kadar benim mücadele edecek gücüm yoktu. Çok zayıftım. Kuvvetli bir rüzgar, bardaktan boşalırcasına yağan bir yağmur hayatıma mal olabilirdi. Ama olmadı. Beni koruyan biri var… Artık gücüm kuvvetim yerinde bundan sonra mücadelemi ben kendim vereceğim. Her şeyimi O gizli güce borçluyum.”
Bu konuşmadan sonra fidan sessizce “ bendeki bu değişim kabuğumdan sıyrılarak kendimi aşmakla başladı. Bunun yansıması olarak dışımda değişti. Demek ki, herhangi bir kimse ciddi bir değişim sürecinden geçmek istiyorsa önce kendi içine yönelmeli. Değişimi kendi içinde halletmeli. İç değişim gerçekleştikten sonra, zahir kısmı çorap söküğü gibi gelecektir. İşte ben şu ana kadar bunu başaramadım. Bir güç beni bu değişmelere zorladı. Gizli güç… Peki ya bu gizli güç kim? diye kendi kendine sordu. Yine kendisi cevapladı: Kainatın sahibi… Evet O. Güneşin, ayın, yıldızların, kuşların…vs bütün kainatın yaratıcısı ALLAH.
“Bunu bana kimse öğretmedi ben bunu nereden biliyorum” diye bir düşünce onu başka mecralara sürükledi. Düşünmeye devam etti. Akıllı fidan kendi sorusuna yine kendisi:
-“Bu bilgi benim özüme konmuş bir bilgi olmalı ki bunu biliyorum.” diye cevap verdi.
Artık Koca Bir Çınar
Yıllar böylece su gibi akıp geçti. Fidan büyümüş koca bir çınar ağacı olmuştur. Koca çınar ağacının kulağına geldiği yere dönüş nidaları gelmeye başladı. Kökleri ve dalları kurumaya yaprakları dökülmeye durunca kendi kendine şöyle dedi:
-“Ben koca bir çınar ağcı olsam da özüm küçücük bir tohum. Ben ne kadar değiştiysem de değişmeyen tek şey özüm oldu. Koskoca bedenim özümün yanında hiç mesabesindedir. Demek ki, bu koca bedenim sadece görüntüden ibaret. Her şey özde başlar ve özde biter. Önemli olan da özü korumaktır.”
Ve son…
Artık koca çınar da hayatın gerçeğinin –ölümün- farkına varmıştır.
Son olarak şunları mırıldandı koca çınar:
Tohumdum, kök oldum.
Filizdim, fidan oldum.
Dal oldum, yaprak oldum.
Çiçek oldum,yemiş oldum
Kurudum, toprak oldum.
Ne kadar da insanın hayat hikayesine benziyor değil mi?
Vesselâm
Ünalan 1996
Kaynak: www.ailedanismanim.com
harika bi şey bu arkadaşlar bence bu siteyi kullanıp öğretmeninizden bi aferin almalısınız bu siteyi bize layık gören herkese teşekkürler
Kainattaki tüm canlıların sayısınca âmîn.
”Herşey özde başlar ve özde biter. Önemli olan özü korumakta.” Evet bizim özümüzde toprak değil mi? Rabbimize toprak gibi verimli, toprak gibi örtücü, toprak gibi sabırlı, toprak gibi sıcacık ve toprak gibi sadık bir dost olmak dileğiyle…Yüreğinize sağlık.